ULUSAL İLETİŞİM AĞI

27 Şubat 2011 Pazar

Kurtarırken Öldürmek mi?

Ülke ve Dünya’daki devamlı değişen şok gündemlere kilitlenen dikkatlerimiz, uzun vadeli çözümlere dayalı sorunlara eğilmeyi önlüyor.

Çözüm bekleyen toplumsal sorunların sürekli geçiş dönemi yaşandığı iddiasıyla ötelendiği ülkemizde hiçbir konuda istikrarlı ve takipçi olunamamasına yol açarken sorunları anlama eksikliğini de pekiştiriyor.

Son günlerde yeniden gündeme gelen N.Ç. olayında da öyle.

İki kadının aracılığıyla yirmi altı erişkinin cinsel istismarına uğrayan kız çocuğu N.Ç. davasında, mahkemenin son gerekçeli kararıyla ortaya koyduğu nokta, mevcut yasal metinler ve karar vericilerin algılarıyla olayların nasıl da yorumlanabileceği yönünden düşündürücü.

Zira kadınlara çocuğu bu yetişkinlere teslim edici eylemlerinden iffetsizlik cezasına çarptırılırken, 26 erişkin faillere, taciz olayının kızın rızasıyla olmuş ve iyi hal indirimi gerekçesiyle ceza indirimi veriliyor.

Burada esas problemin, ilgili yasa metninin yanlış anlaşılmaya yol açar nitelikte olması da dikkat çekiyor.

Böylece kararla ortaya çıkan sonuç, yorumlayanın genel algı ve bilgi kapasitesi kadar, yasa metninin çok farklı uygulamalara açık yapısından da ileri geldiğinden mağdur çocuk bir biçimde kurtarılırken öldürülüyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AHİM de görev yapmış ünlü hukukçu Rıza Türmen, Milliyetteki N.Ç.’nin Suçu Ne (25 Şubat 2011) başlıklı yazısında bu davayla ilgili son mahkeme kararını değerlendirirken, olayın gelişim ve mahkeme aşamalarını özetledikten sonra ülkemizde yaşanan ve AHİM üzerinden sonuçlanan Batı ve Okkalı rumuzlu iki benzer karardan kalkarak kıyaslama yaptıktan sonra; “Türkiye’de soruşturma ve yargılamayı yapan makamların, insan hakları ve özellikle çocuk haklarına bakış açılarındaki yanlışları ortaya koyuyor. Aynı yanlışların N.Ç. davasında bir kez daha ertelendiğini görmek insanı umutsuzluğa itiyor.”diye yazısını sonlandırıyor.

Böylece temelinde, istismara uğrayanın hakkını ararken tekrar istismara uğramasına yol açan toplumdaki egemen zihniyetin etkisiyle de biçimlenen bu değerlendirmeler, toplum ve bireyler açısından çok yönlü mağduriyetlerle umutsuzluk yaratıyor.



Kaynak gösterimi: Özkan, S., www.0-18.org, Düşününce

20 Şubat 2011 Pazar

Çocuk Polisler!

Geçtiğimiz hafta Hürriyet Gazetesi köşe yazarlarından Mehmet Y.Yılmaz’ın “Çocuk Polisler işbaşında” başlığıyla duyurduğu haber, eğitim adına nelerin yapıldığını düşündüren nitelikteydi.

Yazarın konu ettiği durum, Birgün Gazetesinde yer alan Iğdır Valiliği, Çocuk Polisi Okul Temsilcisi belirlenmesi için okullarını temsil etmek üzere her okuldan ikişer öğrenci belirlenerek, kimlik bilgileri ve iki adet vesikalık fotoğraflarıyla Emniyet Çocuk Şubesi’ne bildirilmesi yönünde Milli Eğitim Müdürlüğü’ne talimat verdiği haberiyle ilgiliydi.

Çocuklarla ilgili düşündürücü uygulamalara, yaptığı yerinde irdelemelerle dikkat çeken Mehmet Y. Yılmaz, bu konuyu da mercek altına alarak bu çocuk polislerden ne bekleneceğini sorguladığı yazısıyla ilgimi çekti.

Gerçekten büyüyünce ne olmak istiyorsun sorusunu çoğunlukla polis veya asker olacağım diye cevaplayan, özünde üniforma ve kontrol etme üstünlüğü olarak algıladıkları masumane duygularıyla çocukların, talep edeceği belli olan bu uygulama üzerinde tartışmak gerekiyor.

Çocuk polis uygulamasında bu çocuklardan ne bekleneceği ve pedagojik yönden dikkat edilmesi gereken böyle asayiş uygulamalarının öğrencilerdeki etkisi üzerinde dikkatle durulması gereken önemde bir girişim.

Sınıf mümessilliğinden farklı boyutlarda okul dışından güvenlik güçleriyle iletişim kurmaya yol açan böyle aracılık görevlerinin artı ve eksileri iyice düşünülmüş müdür acaba?

Konunun düşünülmesinin kime düştüğü ve kimlerin onayı alındığı daha da önemli.

Dedikodu ağırlıklı haberleşmelerin gerçek ve doğru bilgilere tercih edildiği bir sosyal kültürde, bu tür uygulamalardan örnek muhbir vatandaşlar mı, yoksa eğitim açısından devreye girmeyi gerektiren önemli noktalar mı sağlanır? Burası iyice düşündürücü.

Eğitimsel yönden psikolojik danışman ve rehberlik faaliyetlerinde ki çabaların bile gereğince önemsenip değerlendirilmediği okulllarda, bu tür uygulamalardan neler beklendiği çok önemli bir konu.

Mehmet Y.Yılmaz da, yazısında bu uygulamanın sadece Iğdır’la ilgili bir işgüzarlık olup olmadığını sorduktan sonra “Çocukların birbirlerini “rejim adına” denetlemeleri hatta gerekli gördüklerinde ana-babalarını bile ihbar etmeleri geçmişte kalmış otoriter rejimlerde söz konusuydu” diye hatırlatmaktan  kendini alamıyor.

Pek çok sakıncalı yanlar olduğunu düşündürmekten öteye öğrencilere demokratik özgürlük kültürünü  okullarda kazandırma şansını da zedeleyecek bu tür polisiye girişimlerin olumlu bir şey olarak önerenlerin gerekçelerini ben merak ettim doğrusu. Ya siz?


Kaynak gösterimi: Özkan, S., www.0-18.org, Düşününce

6 Şubat 2011 Pazar

Özgüven mi, Pervasızlık mı?

Hafta içinde, “Yaşasın Özgüven” başlığıyla okuduğum bir haber özgüven denen şeyin pervasızlıkla örtüştüğü veya birbirine karıştırıldığı alanları tekrar düşündürttü.

Gençlere yönelik bir pazarlama grubu ile bir araştırma şirketinin ortaklaşa gerçekleştirdiği araştırmanın sonuçları böyle sunulmuştu;

Milenyum gençliği denen Yeni Nesil Gençlik araştırması olarak 16 il üzerinden 4500 gençle yapılan bu ölçümlemede, gençlerin eskisi gibi tek bir ünlüyü idol olarak benimsemediği, hiçbir ünlüye fazla hayranlık beslemediği ve de izlenme oranları çalışan gençlerle sınırlı magazin programlarının da pek rağbet görmediği yolunda bulgular değerlendirilmiş.

Çalışan, liseli ve üniversiteli gençlerin kafasının karışık ve tedirgin, kalan büyük çoğunluğun da kendi gibi olmaktan memnun, özgüveni yüksek, teknolojiden iyi anladıkları bulgulanmış.

Ayrıca, sevdikleri ünlülerin oynadığı reklama göre alışveriş yapma eğiliminin liseli gençlerde daha fazla olduğu ama onların da reklamlara göre değil arkadaşlarının markayla ilgili fikirlerine göre tercih yaptıkları sonucuna varılmış.

Uyaran bombardımanı ve seçeneklerin çoğaldığı etkileşim alanlarında büyüyen gençlerin idol ve tüketim seçeneklerindeki bu farklılaşmayı sadece özgüven gelişimi olarak yorumlamak ne derece isabetli bilemiyorum çünkü özellikle yeni nesil gençlerde özgüven gibi yorumlanan pek çok davranışın aslında pervasızlık anlamına geldiğini gösteren pek çok davranışa rastlanıyor.

Bilgi erişiminin kolaylaşmasıyla çelişkili olarak yanlış, hatalı ve de lüzumsuz bilgilere açık taze zihinlerin, çoktan seçme konusunda özgüveni yansıtan kişisel değerlendirmelerden çok kestirmeden sonuca ulaşmak, seçtiğini tartışmasız kılmak duygusuyla davrandığı görülüyor.

Bireysel seçimleri gelişmiş gençler yerine seçme rahatlığını tercih eden gençler pek çok niteliği ölçü dışı sayan bir pervasızlık da yansıtıyorlar.

Modasal maddi manevi tüketim sirkülasyonları o kadar hızlı gerçekleşiyor ki, bireysel özgüveni yansıtan seçim ölçütleri, kısa süreli ve kestirmeden ulaşılan tercihlerin benimsenmesinin önüne geçemiyor.

Kendi gibi olmayı benimseyen gençler ne kadar kendilerini oluşturabiliyorlar ki?

Bence tartışmaya değer nokta burası.

Günümüzün gezegen ahalisine dönüşen insan toplulukları, özellikle çocuk ve gençlerin kişilik yapıları özgüven üzerine kurulamayacak kadar çok yönlü etkileşim bombardımanına uğradığı için bireysel biçimlenmede özgüvenle pervasızlığın ayrımını yapmak güçleşiyor.


Kaynak gösterimi: Özkan, S., www.0-18.org, Düşününce...