ULUSAL İLETİŞİM AĞI

23 Ocak 2011 Pazar

Bebek Açlıktan Ölmüş!

Bu hafta gazetelerde yer alan bir bebek ölümü haberi, yine yüzlere vurulan bir tokat gibi hepimizi çarptı.

Haber farklı nedenler üzerinden sunulup kendi içinde neden sonuç yorumları aşamalarından geçerek açlıktan ölen bebek gerçeğine ulaştı.

Cehaletle açlığın birlikteliği söz konusu olunca genellikle akla yoksul Afrika ülkeleri gelir. İnsanlığın bu durumlara mahkum ettiği bu görüntülere gözler de yürekler de alıştığı için artık şaşırılmaz bile.

Sanki sırf orada var ve bizden uzaktalar kabulüyle, öyleyse yok sayabiliriz algısı yaygındır...

İnsan aklı, genel olarak henüz ancak kendinle kıyaslama yaparak empati kurabildiğinden, bir biçimde kendini görebildiği dramlara göz yaşı dökebiliyor.

İlaveten yaşam kısa ve üzüntülerle dolu bir de bana çok uzak olan dramlara da üzülemem bencilliği çoğunluk tarafından henüz aşılmış değil.

Dramları algılamak da genel olarak ancak böyle paralelliklerle mümkün olabiliyor.

Kendi gerçeğimize dönersek: Bebeğin açlıktan ölmesinden:
Kim sorumlu?
Kim, neden sorumlu?
Ne olsaydı bu olmazdı?
Bu soruları kim sormalı?
Bu soruları kime sormalı?
Ne yapmalı?

Bu soruların çok sorulmadığı bir kaderler dünyasında yaşıyoruz.

Her olgu devletin sorumluluğunu hatırlatmak yerine kadere karşı konulmaz yargısını pekiştiriyor.

Oysa Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi çocukları her yönden koruma, kollama ve yaşatmada birinci sorumlu olarak devleti işaretliyor.

Devletin bu yükümlülükleri kabul ederek sözleşmeyi imzalamasıyla devletin yükümlülüklerini yaşama geçirmekle görevli olanların bunların sorumluluğunu üstlenmesi aynı şey olarak algılanmadığından bebecikler ölüyor.

O nedenle pek çok kişi belki de önlenebilir böyle durumları ve sonrasını tahmin ederek gerçekçi bir bakışla iyi olmuş diye bile düşünebiliyor.

Minicik bebeklerin karnı doymadan büyümesi ve her belaya açık olmaktansa ölüp gitmesi, bir çeşit doğal ayıklama olarak görülüp “her işte bir hayır vardır” mantığıyla da pekiştirilince kimi zaman su yüzüne vuran bu gerçekler, zaten çoğu kimseyi rahatsız etmiyor.

Ülke yönetimini üstlenenlerin oradan buradan çıban gibi çıkan sosyal problemlere çözüm üretecek bir zamanları yok.

Onlar hep stratejik ve ideolojik siyasi savaşımlara hapsolmuş durumda her yere laf yetiştirerek puan toplamaya çabalıyorlar. Bu gerçekler onlara sanki ulaşmıyor.

Övünme konusu yapılan Büyüyen Türkiye’de, insan sermayesi yönünden insani gelişmeyi yansıtan bebelerin açlıktan ölmesi gerçeği kimin umurunda?

Ne yazık ki bu sorunun cevabı hala “maalesef kimsenin” olabiliyor.


Kaynak gösterimi: Özkan, S., www.0-18.org, Düşününce...

Hiç yorum yok: