Beyin
ve dil ilişkileri üzerine yapılan bir laboratuar araştırmasında beynin Türkçe
cümleleri anlamak için cümleyi baştan sona kadar zihinde tuttuğu ve sonda yer
alan fiilin okunmasıyla zihnin cümleyi tekrar oluşturduğu saptanmış.
İngilizce
ve Almanca gibi batı dillerinden farklı olarak Türkçe’de yüklemin sonda yer
alması ve bu dillerin düz cümlelerinde 400 milisaniyede 'potansiyel' denen
beyin yanıtı oluşmasına karşın, Türkçe konuşmalarda 400 ve 600 milisaniyelerden
sonra potansiyel oluşması bu araştırmanın önemli bir verisi.
ODTÜ
Eğitim Fakültesi Yabancı Diller Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gülay
Ediboğlu-Cedden'in kurduğu Beyin Dil Araştırmaları Laboratuarında
gerçekleştirilen bu araştırmada beynin Türkçe cümleleri anlamak için, iki işlem
yaptığı saptanınca buna bağlı oluşumlar üzerinde de düşünmek gerekiyor.
Özellikle
ülkemizde kimsenin kimseyi anlamadığı gerçeği, pek çok örnek üzerinden
dışlaştığı için bu bulgunun bazı yönlerden bu gerçeği belirleyici olabileceği
düşünülebilir. Aslında söyleneni anlamamaktan daha çok, anlamadığını ifade
tarzından doğan anlaşmazlıkların yol açtığı iletişimsizlik sorunumuza da bu
açıdan bakabiliriz.
Karşısındakinin
ne demek istediğini anlayıp cevaplamaya dayalı diyalog kültürünün
gelişmemesinde bu önemli bir etken olabilir. Zira beynin iki işlemli anlama
süresi ve karşısındakinin de, kendisinin sözlerini anlama süresi için yeterli
sabır gösteremeyenlerin, sadece kendi söylediklerine vakit ayırmasıyla oluşan
kendi konuştuğunu kendi dinleme durumunu açılayabilir.
Söz
kesme ve karşısındakini konuşturmama veya sözlerini anlamama tavrının altında
sakın bu beyinsel işlemin etkisi olmasın?
Karşılıklı
düşünce sergileme ortaklığında beynin aralıksız kendi düşünce dökümü olan
"monolog"un yerini, beyinlerin ortak düşünce dökümü ve çabası
diyebileceğimiz "diyalog"un alması, anlama kültürünün seviyesini
gösterir.
Bu
nedenle monolog üzerinden sürdürülen konuşmalarda kendi sözlerini iki işlemden
sonra ancak anlayanlar, karşılarındakinin beyin işlemlerine vakit ayırma
sabrını gösteremediği için diyalog kültürünün gelişemediğini söyleyebiliriz.
Bunlara bilgi eksikliği, dediğim dedik saplantısı ve anlamadığını doğru ifade
edememekten doğan tek yönlü doğrulara hapsolma durumu da eklenince,
tutarlılık
değil "tutturukluk kültürü" gelişiyor olmalı.
Bu
kültürel etkileşimle büyüyen çocuklarımızın konuşmaları doğru anlama sabrı
göstermelerine, bu araştırmanın ders olarak okutulmasının bir ümit olup
olmayacağını bilemesek de, bu araştırma, insanlarımızın birbirini doğru anlamamasından
doğan ve gittikçe yaygınlaşan "kavga" kültürümüzü bir yönüyle
açıklıyor diyebiliriz.
Kaynak gösterimi: www.0-18.org