ULUSAL İLETİŞİM AĞI

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Okul Öncesi Okul Değildir


Okul öncesi eğitim, çocukların zihin gelişimlerinin önemli bir bölümünün tamamlandığı okul öncesi döneminde onları okula gitmeye hazırlayan bir alandır.

Bu hazırlık çocuğa okula başlamadan bir yıl önce, okulların içinde ana sınıfı açılarak sağlanması okulöncesi kurumlardan bekleneni oluşturmadığı için yeterli değildir.

Bu nedenle okulöncesi eğitim, devletçe sağlanması gereken önemli bir çocuk hakkıdır.

İnsan beyninin gelişiminde çok önemli bir dönemi yansıtan bu yaşlardaki gelişime katkı sağlamak, daha sonraki eğitimin alt yapısını hazırlamak anlamına da geldiğinden, bunun gerçekleşme yüzdesi de çoğunlukla o ülkenin temel eğitiminin sağlamlığını işaretler.

Bu nedenle okulöncesi eğitimin ülke çapında gerçekleşme yüzdesi çok önemsenen bir kıstastır. Bu konuda geri olan bir ülkede bu açığı okul bünyesine ilave edilen ana sınıflarıyla karşılamak veya çocukları bu dönemde okula başlatmak çok yönlü bir eksidir.

Radikal ve hazırlıksız uygulamaları, çocukların okula hazır olma ölçümlerini doktor veya nörologların raporuyla sağlanacağını sanma yanılgısı ise ilgililerin bu konuda yeterli bilgi ve inisiyatife sahip olmadıklarını gösteriyor.

Bazı uzmanlarca değinilen, okula başlama yaşının erkene çekilmesi örneklerinde ancak tam bir okulöncesi eğitim verilerek olumlu sonuç alınabileceği gerçeğini dikkate almadan başka ülkelerde de olduğunu iddia eden yetkililerin, bu önemli noktayı es geçmeleri durumun sadece bilgi eksikliğinden kaynaklanmadığını düşündürüyor.

Bilgisizlik ve pervasızlıkla bütünleşen ben yaptım oldu uygulamalarının nasıl bir eğitilmiş (!) insan tipi oluşturacağını tahmin etmek mümkün.

Bireysel ve toplumsal yaşamın kalitesini etkileyen böyle eğreti temellendirmelerin eğitim reformu nitelendirmesiyle gittikçe yaygınlaştığını gören anne babalar endişe içindeler. Onların bu endişelerini yalap şap çarelerle gidermeye kalkan sorumluların, bunca bilimsel ve toplumsal itiraza karşı yanlışlarında devam etmeleri, millet isteği adına kendi isteklerini değerlendirdiklerini ortaya çıkarıyor.

Kaynak gösterimi:  www.0-18.org

14 Ağustos 2012 Salı

LÜTFEN DİKKAT!


Milliyet yazarı Abbas Güçlü, 11 Ağustos tarihli yazısında bulutların toplanmaya başladığı yeni fırtınayı analiz ederek 4+4+4’te son kararı kim verecek diye soruyor.

Çok önemli bir sorunu geriye dönük incelemeler ve seksenlerde denenip tutmayan girişim örnekleri ile doktorlara yüklenmeye çalışılan anlamsız sorumlukları ve onların konuyla ilgili itirazları olmak üzere enine boyuna pek çok yönden incelemiş.

Özetle, “doğru kararları yanlış uygulamalarla zaafa uğratmayın” deyip yanlışlığı açıkça ortada olan karardan dönülmesi gerektiğine dikkat çekiyor.

Gerçekten böyle önemli bir önemli konuyu oldu bittiye getiren uygulamayla bir nesil üstünde daha çok önemli ve kalıcı hasarlar oluşturulmasını önlemek gerekiyor.

Bu da herkesten önce yapılan itirazları yamalı çareler sunarak düzelttiğini sanmak yerine dikkate alan bir davranışa sahip olması gereken Milli Eğitim Bakanı ve bakanlığına düşen bir sorumluluktur.

Özellikle eğitim alanında şimdiye kadar çok görülen ve her öğrencinin yaşamını bir dönemde etkileyen, alt yapısı hazırlanmadan toplu değişimleri başlatma alışkanlığının yeni bir örneği olacak bu düzenlemeye, bilinçli hiçbir velinin onay vermemesi gerekir. Ama ne yazık ki otomatik olarak çocuklarının kaydı yapılan pek çok velinin uygulamalardan çok hayali teminatlar üzerinden uymaya razı edildiğini, edileceğini ve de maddi olanaksızlıklar nedeniyle bu uygulamaya yatkınlık göstereceğini biliyoruz.

Sağlanan bu yatkınlığın da, karşı duranların tüm bilimsel itirazlarını bir yana bırakıp millet arzusu olarak kamuoyuna sunulacağını ve eleştirilerin dikkate alınmayacağını biliyoruz.

Ama artık ortak aklımızın bu nesilleri kurtarma kararlığında daha akıllı davranması gerekiyor.

Çocuklarımız üzerinden toplumun geleceğini kurtarmak için bu kadar örnek artık yetmeli. Biraz sağduyulu ve bilimsel verileri kale alan bir kamuoyu oluşmalı.

Yoksa birkaç nesli daha bilimsel verilere rağmen örtülü politik vaatlerin rövanşına kurban edeceğiz.


Kaynak gösterimi:  www.0-18.org

5 Ağustos 2012 Pazar

ÇOCUKLAR İLERİ Mİ ALINACAK GERİ Mİ?


Çocukları bu yıl yeni okula başlayacak veliler, sıkıntı ve şaşkınlık içinde. Okulların açılma ayı olan Eylül’e az kaldı.

66 ayı dolduran çocukların okula başlamasını uygun bulan yeni düzenleme gereği henüz ilkokula hazır olmayan çocuklar okula başlamak zorunda olunmasının kısa bir süre sonra yeni bir kaosun yaratacağı belli. Zira bazı yerlerde 66 ayı dolduran çocukların otomatik olarak kayda geçirildiği görülüyor ki bu veliye seçme hakkı bırakılmayacağını gösteren bir tavır.

Milli Eğitim Bakanı tarafından yenilerde yapılan bir açıklamada, tartışması hala süren okula başlama yaşının uygulamada veliye bir seçme şansı tanıyormuş gibi sunulmasına karşın velilere koşulan şart bu serbestliği zorlayıcı nitelikte.

Zira Milli Eğitim Bakanı, eğer veli çocuğuna bu yaşı uygun bulmuyorsa, çocuk nörolog veya psikiyatrisinden rapor alarak erken başlamama hakkını kullanabilecek diye açıklıyor.

Çocuğun genel gelişimi açısından içereceği sakıncaları şimdiden gösteren bu şartın bu biçimiyle veliye bir seçme özgürlüğü bırakmadığı ortada.

Çocukların genel gelişim aşamaları okulöncesi eğitimi zorunlu kılarken bunu ülke çapında henüz gereken oranda gerçekleştiremeyen sorumluların böyle bir genelleme ile uygulamaya kalkmaları çocuğun ihmal ve istismarına giren yanlar içermektedir.  

Tam tersine özel rapor alarak çocukları bu yaşta okula başlatmak belki olayın, genel geçerlilik taşımaması yönünden daha anlamlı olabilir. Ama çocuğun yüksek yararı açısından bakınca her iki duruma da hayır demek gerekir.

Zira eğer çocuk normalinde okul eğitiminden önce gereken sürede okul öncesi eğitim kurumuna yollanmış ve bunun üzerinden okula başlayacaksa, farklı sonuç, değilse, farklı sonuç alınacağı bazı ülke uygulamalarında gözetilen ve erken yaş eğitimi uzmanlarınca üstünde durulan önemli bir nokta.

Okulöncesi eğitimin zorunluluğu çocuğun yaşsal gelişiminden çok, anne babanın çalışması nedeniyle gerekliymiş gibi algılandığı ülkemizde, bu dönem eğitimi ana sınıflarıyla telefi edilmeye çalışılan ve gereken yüzdeye henüz ulaşamamış bir uygulamadır.

Çocukların gelişiminin bu tür raporlanmasıyla doğacak farkın, sonuçta çocuk yararına sonuçlanmayacak yorumlara açık olduğu ortadadır.

Zeka testleriyle çocukların ayrıcalıklarını kuru bir yarış haline getiren anne/baba bilinçsizliği ve imkansızlığına bir de devlet eliyle katılanlar eklenirse, sonucun çocuğun yararına olmayacağı bellidir.

Hatta bu raporların ileri eğitim hayatının toplu sınav sistemleriyle ölçülmesinde bir eksi puan olarak kullanılmaya kalkışılacağını şimdiden söylemek kehanet olmaz.

Gelişimleri zaten eşitsizlikler üzerinden sağlanan çocuklarımıza böyle kontrolü mümkün olmayan artı/eksi puan ve başarı ölçütleri yaratmaya kimsenin hakkı yoktur.

Bakanlık yeni eşitsizlik noktaları yaratmak yerine, bilimsellik ölçülerine uygun yeni uygulamalarla eğitimsel eşitlik yaratmaya çalışmalıdır.

Kaynak gösterimi:  www.0-18.org