Yıllar önce oğlumun okuduğu Fransız Lisesi’ndeki bir veli toplantısında, okul girişinde öğrencilerin üstleri aranarak sigara içmelerinin önlenip önlenemeyeceği tartışılıyordu.
Özellikle velileri bu yolda teşvik eden hoca ve bazı veliler çocukların sigara içmesini önlemek için bunun iyi bir önlem olduğunu savunuyordu.
Kendileri ve çocukları zaten sigara içmeyen veliler ise başka önlemler dururken böyle yapılmasına bu gerekçeyle de olsa potansiyel suçlu gibi girişte çocuklarının üstünün aranmasına karşı çıkıyorlardı.
Bu görüş ve anlayış çatışmasına on dakika ara verildiğinde veli ve öğretmenlerle kapı önüne çıkılınca; çocukların okul girişinde aranmasını hararetle savunan bir veli ve onu teşvik eden öğretmenin aceleyle birer sigara yakmaları dikkat çekiciydi.
Kendi bağımlılıklarıyla baş edemeyip yanında sigara içerek büyüttükleri çocuklarını sigaradan uzak tutmak için düşündükleri tek çare böyle üst arama gibi inzibati tedbir oluyordu.
Kendilerine siz böyle sigara içiyorken çocuğunuz nasıl sigaradan uzak kalabilir ki diye sorunca; biz çocuğa sigara içmek çok kötü bir şey sen sakın içme diyoruz savunmasına geçtiler. Bu tavrınız ona bağımlılık duygusunu aşılamış olmuyor mu diye üsteleyince, başka bir yol olmadığını çaresizlikle belirttiler.
Yetişmekte olan insanlar üzerinde erişkinler açısından en önemli etkenin “örnekleme” olduğunu es geçen bu davranış: özetle, “be demesene be!” diye bağırmak, ülkemizde çok geçerli olan bir terbiye etme anlayışını yansıtır.
Bunu geçerli kılan toplumsal tavır, “be demesene be” kültürünü egemen hale getirmiştir.
Hatayı kendisi üzerinden modellemekten kaçınmayıp, çocuk tarafından yapılmasını nasihatle önlemeye kalkan bu davranış, her alanda kendini gösteren örneklere sahiptir.
Doğruyu yaparak örnek olma yerine öğütle doğruyu önerme kolaycılığı sonunda, kendisi dışındaki tüm hataları af etmeyen ama kendisi hata yapmaktan da vazgeçmeyen bir davranışı geçerli hale getirmektedir.
Toplumsal kültürümüzün bu çok önemli dinamiğini nasıl düzeltebiliriz?
Tabii ki önce yanlışlarımızı kendimizde yok etmeye çalışarak.
Aslında çocuk yetiştirirken insanlar bir kez daha büyüdüklerini bu nedenle hissederler.
“Böyle gelmiş böyle gider” kolaycılığı yeni nesilleri baştan çaresizlik kabulüne zorlayan, “Be demesene be” kültürünün kabulüne de dayanmaktadır.
Kendini kontrol çocuğu kontrol kadar zorunluluk gerektiren bir sorumluluktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder