Toplumumuzun
en belirgin ortalama davranışı kurallara uymamaktır. Yani olan bitenin kitaba
uymasından çok, kitabına uydurulması esas alınır.
Ortak
yaşamın işlemesini sağlamak için oluşturulan kurallara uyma sorumluluğunun
yerine, kurallara uymama refleksi geçerlidir. Çevreden bu davranış kültürüyle
doğal olarak kodlanan çocuklar, bunu bir toplumsal görgü olarak yeni gelenlere
aktarır. Böylece birbirini doğuran yanlışlar bütünü üzerinden doğru olana ulaşmak
gittikçe zorlaşır.
Bu
durum, en çok hukuk alanında söz konusu.
Statü
ve yetkisine güvenip kuralları delmeyi marifet sayan nüfuzlular kadar, ülkeyi
yönetenlerin de yasaları yok sayması, kendi çıkarına ve yanlış yorumlamasından
doğan davranışlarında bu davranışa sıkça rastlanır. Böylece yasaya uygun
davranmak yerine, yaptığına uygun yasa çıkarmayı, hukuk sanmak, hukuk sistemi
ve toplum işleyişini bozan sonuçlar yaratır.
Mevcut
yasaların yanlış olanlarını düzeltmek adına Anayasa’nın bütünlüğünü bozan yeni
yasalar veya kararnameler yapmanın çözüm sayılması, mantıken doğru olsun olmasın,
yasalara göre davranmayı geçersiz kıldığı için yanlıştır.
Yeni
Anayasa yapmanın bu durumu düzelteceğini düşünmek de bu davranış modelleri
nedeniyle anlamsızdır.
Uymadıktan
sonra yeni Anayasa yapmanın anlamı var mıdır?
Yasalara
ve kurallara uymamayı kendi hakkı sananlar toplumunda, çocuklarımızın
yetişirken bu alandaki tutarsızlıklardan nasıl etkilendikleri, onların dışa
vuran pek çok davranışında görülmektedir.
Çarpıklıklara
karşı çıkanı sorgulayan, çıkmayanı ise makbul sayan ortak tutum, sorunun yasa
değiştirmekte değil, kafa değiştirmekte olduğunu göstermektedir.
Kaynak gösterimi: www.0-18.org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder