ULUSAL İLETİŞİM AĞI

26 Mart 2012 Pazartesi

Tinerci Olmak Çocukların Tercihi Olabilir mi?


Tinerci çocuk olmak dezavantajına dinsizlik yaftası da eklenirse, bu çocuklar toplum tarafından başlı başına bir tehlike olarak algılanmaya devam edilecektir.

Kendileri tehlikeli bir yaşam sürdürdükleri halde bağımlılık nedeniyle gösterdikleri saldırganlıklar onları tehlikeliler listesinden çıkarılmaları bir yana, dinsizlik nedeniyle böyle davrandıkları yargısıyla da damgalanacaklardır.

Bu tür değerlendirme ve nitelendirmeler, neredeyse onların bu durumlarından sorumlu devlet veya ailelerin mevcut ilgisizliğine gerekçe gösterilmekten öteye bir gerçeği yansıtmayacaktır.

Çocuk Hakları Sözleşmesine imza atan Devletimiz’in, kimsesizlik, yoksulluk ve aile içi şiddet gibi nedenlerle sokağa düşen bu çocuklara dindarlık aşılamaktan önce güvenli bir yaşam sağlama sorumluluğunu hatırlaması gerekir.

Bunun yerine sanki kendi isteğiyle tinerci oluyorlarmış gibi dinsiz nesil, tinerci çocuk çağrışımıyla bağlantı kurduran söylemler, ne yazık ki bu çocukların durumlarını düzeltmeyip daha da zorlaştırır. Olsa olsa bu çocuklara yönelik karalama ve baskılara kafalarda meşruluk kazandırır.

Anlamları çarpıtılmış hedeflerle gelecek nesillerin yaşamıyla oynamaya kalkmak ise çocuk haklarının devlet ve toplum katında gerektiğince içselleştirilmemiş olduğuna güzel bir örnek oluşturur.

Kaynak gösterimi:  www.0-18.org

18 Mart 2012 Pazar

İçeriksiz (!) Eğitim Kavgaları


Eğitim alanında reform diye ortaya sürülen ve özünde eğitim içeriğinden yoksun girişim, neyi sergiliyor?

“İçerik”, yerine tartışmanın, “uygulama” üzerinden dikkatlere sunulması, bu soruya ve başlığa haklılık kazandırıyor.

M.E.Bakanı, "uygulamayı gösteren rakamlara takılmayalım, içerik önemli” dese de, kesintisiz uygulama önerilerindeki ısrarları her şeyden önce kendi söyledikleriyle çeliştiklerini gösteriyor. Zira eğer eğitimin içeriği önemsenseydi, herşeyden önce 3-4-5 yaşlarını kapsayan okulöncesi eğitimi içerik ve uygulama olarak zorunlu görecek girişimlerde bulunurlardı.

İnsan beyninin gelişiminde bu dönemin önemi, tartışılmaz bir gerçek olduğuna göre, bu dönem eğitiminin uygulama alt yapısının yüzde yüz oranında sağlanması neden her şeyden önce hedeflenmiyor?

İktidarın bu girişimlerine pay bırakan bir akademisyen, iktidarın 4 yaş okulöncesi eğitim yüzdesinin: %11’den %42’ye, 5 yaşta da %70’lere çıkarmasını olumladıktan sonra okulöncesinin zorunlu hale gelmesi iki türlü seçenekle mümkün olabilir diyor. Bugünkü genel yerleşim yapılanmasında ancak idari makamlara zorunluluk haline getirebileceğini, veliye dönük hukuki zorunlulukta köydeki ebeveynin nasıl zorlanabileceğini soruyor.

Bu tür mazeretler bu dönemin insan gelişimindeki önemini değiştirmeyeceğine göre gerekenlerin yapılması esastır. Değilse, o zaman çocuklarımızın eğitime eksikli başlaması zaten kabul ediliyor demektir.

CHP’nin 4+4+4 formülüne karşı geliştirdikleri 1+8+4 formülü açıklamalarında; “AKP'nin gerçekleştirmek istediği değişiklikler, ilk bakışta 12 yıllık eğitimi zorunlu hale getirecek gibi görünmektedir. Oysa getirilen yasa teklifinde 12 yıllık zorunlu eğitimin başlangıç tarihinin belirlenme yetkisi Bakanlar Kurulu'na verilerek, uygulamanın ötelenmesinin yolu açılmıştır. Bu durum, eğitimdeki düzenlemenin esas amacının, zorunlu eğitim süresini uzatmaktan çok, sekiz yıllık zorunlu ilköğretimi bölmek olduğu kanaatini güçlendirmektedir... Ortada mevcut sistemin bir etki analizi dahi yoktur. Kesintisiz 8 yıllık eğitim sisteminin belirgin bir yanlışı saptanmamıştır. Aksine, okullaşma oranı bu sistem sayesinde artmıştır. Tüm bu veriler ışığında, kesintisiz temel eğitimden geri adım atılmaması gerektiği açıkça görülmektedir. Sistemin uygulamadan kaynaklanan aksaklıkları giderilmeli, kesintisiz eğitim daha nitelikli bir yönde geliştirilmelidir. AKP'nin gündeme getirdiği kanun teklifi eğitim sistemimizi, daha yüksek kalite ve daha fazla eşitlik hedeflerinden uzaklaştırmaktadır. Günlük kaygılar ve geçmişe dönük duygusal hesaplaşmalara dayanan ve eğitim sistemimizi yeni bir kaosun eşiğine getirecek bir tekliftir. İktidar partisini, eğitim sistemimizin temel sorunlarına yönelik hiçbir çözüm önerisi getirmeyen ve geri dönülmez pek çok soruna yol açacak bu teklifi geri çekmeye davet ediyoruz. (Cumhuriyet)” türü değerlendirmeleri de gösteriyor ki alt yapısı hazırlanmadan başlanan ve eğitimi yaz-boz tahtasına dönüştüren uygulamalar ve denekleştirilmiş nesillerle beklenen verim  sağlanamıyor

İktidar gücünü hesap vermemek gibi algılayan ve sorumsuzca kullanarak nesillerimize zarar veren “ben yaptım oldu” kültürünün politik örneği olan bu tipik tavırlardan kaçınmak, gelişmişliğin en önemli göstergesi.

İktidarların farklı görüşlere karşı, toplumun yüzde kaçına dayandığı belli olmayan kendi görüşünü, Millet (!) böyle istiyor diye dayatması, geriye kalanların biz millet değil miyiz diye düşündürteceğinden demokrasi açısından hak ihlalini işaretler.

Kaynak gösterimi:  www.0-18.org

10 Mart 2012 Cumartesi

Çocuk Hakları Açısından Devlet Bilinci


Kindar ve dindar çocuk yetiştirme hedefi olarak dile getirilmesi yönetimde sorumlulukları olanlarca çocuk haklarını nasıl algılanmadığını göstermesi kadar din ve kin kavramlarının da yeterince kavranmadığını gösteriyor.

Tinerci çocuk olmak dez avantajına dinsizlik yaftası da eklenirse bu çocuklar başlı başına tehlike kaynağı gibi görülecektir.

O nedenle kendileri tehlikeli bir yaşam sürdürdükleri halde saldırganlık atakalrı nedeniyle tehlikelil saçmaktan kurtarılamayan bu çocuklara dinsiz muamelesi yapmak, var olan ilgisizliğe gerekçe yapılmaktan öte bir işe yaramaz.

Kimsesizlik, yoksulluk ve aile içi şiddet gibi nedenlerle sokağa düşen bu çocuklara Çocuk Hakları Sözleşmesine imza atan devletimizin dindarlıktan önce güvenli bir yaşam sağlama sorumluluğu olduğunun hatırlatılması gerekir.

Bunun yerine dinsiz nesil, tinerci çocuk çağrışımı yapan değerlendirmelerde bulunmak bu çocukların durumlarını toplum karşısında daha da zora sokmaktan öte bir işe yaramaz. Sadece çocuklar üzerinde oluşturulmak istenen din baskısına  meşruluk kazandırır.

Anlamları çarpıtılmış hedeflerle gelecek nesillerin yaşamıyla oynamaya yol açacak bu tür söylemler, çocuk haklarının devlet ve toplum katında henüz yeterince içselleştirilmemiş olduğuna güzel bir örnektir.

Kaynak gösterimi:  www.0-18.org

3 Mart 2012 Cumartesi

BADEM'leri Dövmemeyi Ne Zaman Öğreneceğiz?


Sevimli Fok'umuz Badem''in dövülerek eğitim edilmesi ortaya çıkınca çok yadırgayanlar oldu mu?

Atasözleriyle tescillenmiş eğitme kültürümüzde dövmenin eğitimsel fonksiyonu tartışılmazken, hayvanları bu yolla eğitmeye şaşıranlar çok olabilir mi?

Ama artık olsun...

Ne dizimizi dövelim, ne kızımızı.

İti anınca da hemen sopaya sarılmayalım. 

Eşek sudan gelene kadar dövmeyi oldum olası anlamamışımdır ama zaten eşek mi dövülür veya dövülme eşeğin geliş süresi kadar olması mı öğütlenir diye merak etmenin bir anlamı var mı?

Eti senin kemiği benim diye öğrencinin tüm varlığının hoca ile veli arasında paylaşılması daha da vahim.

Zira fikir açıklayan gençlerin başına gelen bazı uygulamalarda bu paylaşıma okul ve asayiş güçlerinin de ortak olduğu söylenebilir.

Kimi kullanımda hocaların kimi kullanımda da anaların vurduğu yerde gül biter motivasyonu neden hala masumluk örtüsünün altına itiliyor?

Hergün eşlerince öldürülen kadınların yanında kadının karnından sıpayı sırtından sopayı da eksik etmemesi öğütüne razı mı olacağız?

Eğitim algımızı besleyen bu benimsenmiş deyişler, aslında yanlış uygulamalara dayanak oluşturan eğitim sistemimizin özünde yatan ve hem masum hem de çare gibi kabul edilen bu kodlanmaları yansıtmıyor mu?

Toplumun algı genetiğinde insan ve hayvan eğitiminin eş tutulduğu bir gerçek. O nedenle işe BADEMLER'e yapılandan başlamak çok önemli.

Bence ikisini de kurtarmanın vakti geldi.

Örgün eğitimde uygulama biçimleri kadar genel kabullerin yarattığı zemine de artık farklı bakmamız gerekiyor.

Kaynak gösterimi:  www.0-18.org