Be
demesen be!
Eğitim
anlayışında önemli bir biçimleyici olan ve yapılmamasını öğütlediği şeyi yapmak
diye tanımlanacak bu davranış biçimi, nesillerden nesillere zihinlerin en doğal
kodlayıcısı ola gelmiştir.
Çocukları
ve gençleri eğitmek adına çekilen nasihat söylevleri kendini sıfırlayan
davranışlarla örneklenince, "imamın söylediğini yap, yaptığını yapma"
gibi işin toplumsal rasyonalitesini yansıtan deyiş ve toplumsal söylemlerle
telafi edilmeye çalışılması da hataların sürdürülmesini besleyen bir etken
olmaya devam eder.
Kendi
başaramadığı, yapmaması gereken davranışlara esir olmuş bir yetişkinin bu tür
öğütleri, çevresinde yetişmekte olan beyinler üzerinde doğruyu yapmak yönünden
ne kadar etkili olabilir ki?
Kemer
bağlamayan, içkili araba kullanan ve trafikte yapılmaması gereken tüm
davranışları çocuklara sergileyerek örnek olurken, bunları yapmamak gerekir
söylemiyle genç nesillerde nasıl bir etkileme gücü yaratabilir ki?
İnsan
ilişkilerinin duygusal ve fiziksel şiddete dayalı iletişimlerle yürütüldüğü
herkesin birbirini ve birbirinin hakkını yok saydığı ve çıkarcılığın sevgi gibi
sunulduğu bir sosyal yaşam kültüründe her davranışa bir doğru davranış
prospektüsü eklemek taze beyinleri nasıl biçimler ki?
Bu
nedenle çoğunlukla anne-baba ve yakın çevre davranışlarındaki hataları görerek
ve bunların hata olduğu öğütleriyle "doğru"ya yönlendirilmeye
kalkılan çocukların nasıl bir gelişim gösterdikleri, toplumsal yapının
işleyişinde ortaya çıkmaktadır.
Eğitimi,
davranış modellemesi yerine öğütlerle doğruya yönlendirme olarak algılayan
çocukların çoğunda parabol eğrisi gibi başlangıç noktasından yükselerek geniş
bir kavis çizdikten sonra çoğunlukla başlangıç seviyesine inen bir davranış
seyri izlenir.
İlk
örneklemelerle kodlanan beyinler tüm gelişimlere karşın diplerde gömülü bir
çekim merkezinin etkisinden kurtulamaması, erken dönem etkileşimlerinin önemini
ortaya koymaktadır. Bu dönem de özü sözü ve davranışları birbirine uyan örnek modellemelere
sahip olmadan büyüyen çocuklar olunca ne kadar eğitilirlerse eğitilsinler,
ileride anne-baba olduklarında onlar da bir yandan hatalı olduğunu bile bile
yaptıkları yanlışları sürdürürken, öte yandan bunların hatalı olduğu ve
yapılmamasını çocuklarına öğütlemeyi eğitim sanarak terbiye etmeye kalkarlar.
Böylece
"be demesene be!" kültürü nesillerden nesillere benimsenerek yaşatılan
bir davranış mirası olarak toplumsal kültür haline dönüşür.
Bugün
başta siyasi alan olmak üzere sakıncalı bulduğu şeyi kendi davranışlarıyla
modelleyen örnekler de bu kültürün
demokrasi kavramı üzerinden topluma yansıyan yan ürünleri olarak
değerlendirilebilir.
Kaynak gösterimi: www.0-18.org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder