Dayak
olgusunun insan bedeninde oluşturduğu fiziksel ve ruhsal zedelenmenin yanı sıra
üstünde fazla durulmayan en önemli sakıncası, özellikle küçük yaşta dövülen
çocuklarda genetik şiddet yatkınlığını aktif hale getirmesi. İlgili bilimsel
çalışmalarda gittikçe daha fazla üzerinde durulmaya başlanan bu konu, dayağın
oluştuğu ve oluşturduğu etkileşimlere daha çok dikkat çekiyor.
Bireysel
ve resmi eğitim adına çocukları dayakla terbiye etmenin toplumumuzda eski
zamanlardan bu yana neredeyse erdem gibi algılandığını görmek için atasözleri
ve deyişlere bakmak yeterli.
Bu
nedenledir ki genellikle dayak yiyerek büyüyenler, dayakla adam oldukları
fikrini benimseyip kendi çocuklarını da dayakla büyütmeyi iyi eğitimin şartı
sayabiliyorlar.
Dayakla
büyüyenler veya dayak döngüsünün doğal görgü ortamında kodlananlar kendi
ilişkilerinde de bunu kullanmakta sakınca görmüyorlar.
Böylece;
bir davranış mirası olarak nesilden nesile aktarılan dayak, insan ilişkilerinin
her türünde sorun çözücü olarak algılanan kültürel bir kodlanmaya sahip
oluyorlar.
Genetik
şiddet yatkınlığını açığa çıkarmada dayağın oynadığı rol üzerinde durulması
gereken önemli bir bulgu. O nedenle son
zamanlarda iyice artış gösteren şiddet uygulamalarında her şeyden önce bu
yatkınlığın rol oynadığı üzerinde duruluyor.
Çocuğunu
veya öğrencisini onun iyiliği için dövdüklerine inananlar, aslında sadece
çocuklarını dövmekle kalmayıp toplumun şiddet yatkınlığının yükselmesine de
katkı sağlıyorlar.
Bireysel
takdirleriyle sadece çocuğun canını ve ruhunu acıtmakla kalmıyor toplumun da
canının yanması için zemin hazırlamış oluyorlar.
Dayak
yedikçe uslanacağı sanılan ve yediği dayakların şartlı refleksiyle gerçekten de
dayak yemeden durulmayan insan modeli, sorun çözmede dayak olmadan sonuç
alınamayacağı kabulünü ve dayağın cennetten çıkma olduğu inancını da
tartışılmaz kılabiliyor. Bu da dayağa rağmen dayağı geçerli hale getiriyor.
Çocuklarını
dövmeyenler dizlerini dövmeyi tercih etmiyor. Toplumun şiddet ortalamasını aşağıya
çekmede rol oynayarak insani gelişime katkı sağlamış olduklarını bilmeliler.
Minik
bireyler olarak insanlar arası iletişimin dayaktan geçmediğini anlatmak,
bireylere akılsal iletişimin önemini kavratmak, toplumların duygusal
motivasyonlu şiddet çemberinden akılsal iletişime ulaşabilmenin en temel yolu
oluyor.
Kaynak gösterimi: www.0-18.org