ULUSAL İLETİŞİM AĞI

15 Mayıs 2011 Pazar

Büyümemiş Erkek Çocuğu Üzerinden Dışlaşan Ali Kaptan Sendromu!

Pek çok etkenle birlikte sanayi aşamasından geçmemiş toplumlarda, bireyleşme olgusunun da farklı olduğu saptanmış bir durum.

Kulluktan, yurttaşlığa ve oradan bireyliğe yükselen insanlardan oluşan toplumlarda toplum düzeni ve bireysel özgürlük gibi kavram ve değerler de farklı biçimleniyor.

Toplumumuz gibi batılı anlamda bireyin yetişmesinin zor ve azınlıkta olduğu ülkelerde, erkeklerin “Kadın”ı kendi mülkiyeti gibi algılamasını doğal karşılayanlar çoğunlukta.

Toplumun geniş bir kitlesi tarafından benimsenen Feodal değerlerin belirlediği bu sosyal kültür karmaşasında, gerçek anlamda bireyleşememiş bireyler olgusu da, farklı tablolar ortaya çıkarıyor.

Küçük erkek çocukların oyuncak mülkiyeti gibi biçimlenen benimseme duyguları, erişkinlikte de kız arkadaş, sevgili, nişanlı, eş konumlarındaki karşı cinsi, kendi mülkünde bir oyuncak gibi sahiplenme egosu olarak devam edebiliyor.

Hatta büyük bir çoğunluk için anne ve kız kardeşin de namus üzerinden evin erkek çocuğana kayıtlı olduğu bir sosyal algı egemenliği söz konusu.

Bazı bulgulara göre ortalama toplum aklının ilkokul çocuğu seviyesine denk geldiği toplum yapımızda, gelişemeyen bireysellik hak ve hukuk anlayışı da bu çerçevede gerçekleşiyor.

Bu nedenledir ki birlikteliklerinde kadını kendine ait bir obje olmaktan öteye algılayamayan ve istediği gibi sevip - dövdüğü eşini, ayrılınca da aynı aidiyet algısıyla çeşitli yönlerden zorladığı görülüyor. Bu durum kendisi kadar çevresince de kabul ve tasdik görerek beslenen bir doğal kabule dönüşebiliyor.

Bu yılın en reytingli TV dizilerinden biri olan Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisinin baş erkek kahramanıyla da  özdeşleşen bu algıya, Ali Kaptan Sendromu diyebiliriz.

Erkeklik egosuna ait her türlü zaafı, Ali Kaptan üzerinden yansıtan bu sosyal tipleme, aynı duyguları ve davranışları yansıtan pek çok hemcinsince haklı bulunarak izleniyor olabilir. Zira Ali Kaptan’ın davranışlarına egemen olan paradigmanın mantığı kendini haklı görmek ve kendine hakim olamamanın itirafı gibi bir ben merkezci bakışın kolaycılığını yansıtıyor.

Yaptıklarının yanlış olduğuna kanaat getirdiği noktaları telafi etme çabası da, yine bu ben merkezci ve yetişkin aklından çok, gelişmemişlik açısından çocuk aklına yakışan biçimde dışlaşıyor.

Çocuklar gibi acizlikle baş edemediği duyguları yüzünden tüm dışındakileri toptan karşısına alma tavrının, aynı durumda olanlarca örneklenmesi ve benimsenmesi de kaçınılmaz oluyor.

Başarılı bir tipleme ve oyunculuk diye tasvip eden kimi izleyicilerin yanı sıra kahramanı canlandıran oyuncunun Ali Kaptan’dan nefret ettiğini söyleme ihtiyacı da modelin geniş bir algı ortamına hitap ettiğini gösteriyor.

Bu aile ve toplum dramları, kız ve erkek çocukların doğal çevrelerini oluşturan anne ve baba modellerinin doğal göreneği üzerinden kodlanan beyinlerle nesilden nesile aktarılıyor.

Bu değerlerin yeniden üretimine katkı sağlayan bu vukuatların, eğitim kodlanması ile kırılması da kolay olmuyor.

Çevre baskısının birey inisiyatifini yoksadığı toplumlarda bu tür modellerin etkisi, yanlışı göstermekten çok haklılığı gerekçelendirme işlevi de görebildiği için tartışma konusu oluyor.

Bu açıdan “Ayşe Paşalı davası” diye toplum hafızasına yerleşen kocası tarafından defalarca şiddete maruz kaldıktan sonra öldürülmesi önlenemiyen ve göz göre göre gerçekleşen koca cinayeti bu alandaki örneklerin en çarpıcısı olarak gündemde kalıyor.

Kadına şiddet olgusunu önlemeyi görev bilen girişimcilerin toplumsal baskısı ile de dikkat alanında kalan bu cinayet davası, kocaya indirimsiz verilen müebbet hapis cezasıyla noktalanabiliyor.

Bilinçli toplum kesimlerinin vicdanını biraz rahatlatan bu kararın yaygın kabulünün, erkek egosunun eğitimine katkı sağlayacağı umuluyorken, seyredilme cazibesi uğruna TV dizilerinde kullanılan zorlama sahnelerin de oto sansür veya yasak kavramlarıyla perdelenmeden entelektüel sorumlulukla ele alınmasını sosyal sorumluluk haline getiriyor.


Kaynak gösterimi:  www.0-18.org

Hiç yorum yok: